Sayfalar

7 Kasım 2011 Pazartesi

DDSB'DEN KAMPANYA

Sınıf içinde devrimci bir odak oluşturmak için harekete geçelim

Emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiği ve bazı kesimlerce şimdiden Büyük Durgunluk adı verilen krizin dünya genelinde ve ülkemizde sürdüğü, sistemin krizden çıkmak için işçi sınıfı ve emekçilere dönük ekonomik ve siyasi saldırıların yanı sıra askeri provokasyonlara da başvurduğu bir dönemde sisteme karşı mücadele eden devrimci-demokrat hareketlerle genel anlamda sınıf hareketinin de ciddi bir kriz içinde olduğu açıktır.
Dünyadaki genel durumdan bağımsız sayılamayacak şekilde ülkemizde de hem devrimci hareket hem de sendikal hareket sınıf mücadelesinin getirdiği yükümlülükleri kaldırma kapasitesinden uzak bir görüntü çizmektedir.
Bu durum yalnızca günümüze ait bir mesele değildir. Tarihsel açıdan ele aldığımızda da sistemin yaşadığı büyük kriz dönemlerinde sistem karşıtı devrimci hareketin ve sınıf mücadelesinin de kendi içinde kritik dönemler yaşadığını bilmekteyiz.
Emperyalist-kapitalist sistemin kendi kendine yıkılmayacağı, sahip olduğu büyük gücü kullanarak işçi sınıfının ve emekçilerin mücadeleler sonucu elde ettiği hakları gasp ederek kutuplaşmayı yoğunlaştıracağı, köleleştirme politikalarına başvuracağı öngörülebilir. Sistem ölen, çürüyen bir karaktere sahip olduğu için bulduğu çözüm kendi sonunu daha da yakınlaştırırken ve daha büyük sorunlar üretmesine sebep olurken ideolojisiyle, sınıfsal duruşuyla, kapitalizm karşısındaki konumlanışıyla geleceği temsil eden ve sahip olduğu sorunlar çözülebilir halde olan işçi sınıfı ve emekçilerle bu kesimlerin çıkarlarını savunan devrimcilerin krizleri doğru çözümlemeler ve politik hat belirlendiği takdirde aşılabilirdir. Böylesi dönemler bağrındaki çelişkiler doğru ele alındığı takdirde devrimci atılımların mayalandığı dönemler olarak değerlendirilebilen, kısa sürede onlarca yıllık gelişmenin yaşanabildiği süreçlerdir.
Ülkemizde sınıf hareketinin ciddi bir kaynama gösterdiğine, fabrikalarda-işyerlerinde çalışma koşullarına, kuralsızlığa, yoğun sömürüye ve yoksulluğa karşı ciddi bir öfkenin biriktiğine birebir tanıklık etmekteyiz. Örgütlenmeye ve koşulları değiştirmeye dönük ciddi bir talebin olduğunu ve bu talebi değerlendirme arzusunda olan az sayıda devrimci hareketin ve sendikanın yetersiz kaldığı açıktır. Çeşitli işyerlerinde lokal şekilde gelişen ve büyük çoğunluğu yenilgiyle karşılaşsa da önünün alınamadığı, en basit bir işyeri içi huzursuzlukta dahi kolluk kuvvetlerinin sökün ettiği bu dönemde, sendikal hareket içinde mevcut durumdan rahatsızlığın belirli boyutlarda dile getirilip çeşitli inisiyatiflerin ortaya çıkması gibi gelişmeler mevcut somut zeminden kaynaklanmaktadır.
Ancak tüm bu somut gelişmelerin doğru bir yöne kanalize edilmesi, sınıf mücadelesinin geliştirilmesi, sermaye karşısında başarılar elde edilebilmesi için eksik olan; sınıf içinde gerek tabandaki kaynamanın gerekse de sendikal hareket içindeki arayışın sınıf perspektifine uygun bir hatta ilerlemesine imkan sağlayacak olan devrimci bir odak, devrimci bir merkezdir. Sistemin saldırılarını doğru şekilde çözümleyebilen, tarihsel deneyimlerini günümüze uyarlayabilen, ideolojik-politik birikimini ve mücadele azmini yeni, genç, dinamik kitlelere aktarabilecek bir merkeze, odağa olan ihtiyacı doldurmak sınıf bilinçli devrimcilerin acil görevleri arasındadır.
Bu odak yalnızca sınıfın ve sınıfın örgütlülüklerinin kendi öz çıkarları doğrultusunda seferber edilmesi açısından değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi sınıf bilincini geliştiren ve geleceğin kurucusu ve sahibi olarak toplumsal dönüşüme önderlik edecek olan işçi sınıfının ülke siyasetinde daha etkin bir konum elde edebilmesi ve devrimci mücadeleyi ileriye taşıyabilmesi için de gereklidir. Bugün ülkemizde sistemin saldırılarına maruz kalan ve sistem açısından tehdit olarak kabul edilen bir hareket Kürt Ulusal Hareketiyse diğeri işçi sınıfının ve emekçilerin sınıfsal mücadelesidir. AKP'nin üçüncü kez hükümet olmasıyla beraber sistemin sözcülerinin gündemindeki iki önemli konudan biri Kürt ulusal hareketini tasfiye etmekken diğeri ise ekonomi politikalarının hakim sınıfların istekleri doğrultusunda sürmesi ve halka dayatılan yoksulluk ve sefalet koşulların derinleşmesi için çalışma yaşamında belirgin değişimler yapmaktır. Ancak Kürt ulusu kendi bağımsız örgütlenmesiyle sistemin saldırılarına karşı güçlü, etkili cevaplar verirken işçi sınıfı sistem yanlısı sendikal yapı ve geniş örgütsüzlük çemberinde elleri kolları bağlı, öfkesini açığa çıkaramayan, sesini yaşadığı ihanetlerden kaynaklı çıkaramayan bir haldedir. Kendisine sarılı zincirleri parçalama ve insani bir yaşam kurma ihtiyacı halindedir. Dışarıdan bakıldığında işyerlerinde oldukça lokal, basit ve salt ekonomik olarak görülebilen taleplerin işverenlerin, kolluk kuvvetlerinin, yargının, özcesi sistemin topyekün saldırısı karşısında örgütlenme özgürlüğünü koruma, hak elde etme, mücadele etme boyutuna hızlı şekilde evrildiğini, yalnızca harekete geçen işçilerle sınırlı kalmayarak çevresini de etkileyecek şekilde işçilerin bilincinde hızlı ve önemli değişimlere yol açabildiğini görmekteyiz. İşte bu değişimi, öfkeyi ve mücadeleyi hem başarıya ulaştırmak hem de bilinçteki değişimi ve arayışı devrimci sınıfsal bir bilince evrilterek işçi sınıfı içinden devrimci kadrolar çıkarmak için şartlar oldukça müsaittir.
Dolayısıyla bu nesnel zemindir ki hem ülkenin dört bir yanında fabrikalarda ve işyerlerinde güvencesiz çalışmaya karşı tabandaki kaynamayı örgütlü güce dönüştürmede hem de sendikal hareket içinde çeşitli sebeplerle arayış içine giren sendikaların doğru bir hatta ilerlemesi için yol gösterecek bir devrimci demokratik sınıf harekete olan ihtiyaca işaret etmektedir. Ancak böylesi bir hareket bu potansiyeli güce dönüştürebilir ve bu gücün sınıf mücadelesinde devrimci hareketin haznesine gerçek ve yıkıcı bir güç olarak dahil olmasını sağlayabilir.
İşte böylesi bir yaklaşım halihazırda birbirinden kopuk halde olan Kürt ulusal mücadelesi ile Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal mücadelesini ortak düşmana karşı seferber etmenin önünü açabilir.
Ancak böylesi bir yaklaşım halk içinde dost-düşman ayrımını netleştirebilir ve Kürt halkına bomba ve kurşun yağdıranlarla işçilerin haklarına göz koyanların, halkı yoksulluğa ve sefalete itenlerin aynı yer olduğunu gösterebilir.
Böylesi bir hareketle sınıf mücadelesini bölüp parçalamaya yarayan ve sınıfın örgütlenmesinin önündeki en büyük engeller arasında olan ırkçı, şovenist, milliyetçi yaklaşımlara karşı koyabilir, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı daha üst perdeden savunulabilir.
Bahsini ettiğimiz hareketle ulusal bilince sahip olan, gündelik yaşamındaki baskı, inkar ve ayrımcılıktan kaynaklı sisteme ve kurumlarına karşı öfke duyan Kürt ulusundan işçilerin sınıf bilinciyle donanarak daha geniş ve derinlikli bir yaklaşımla, daha donanımlı ve daha yıkıcı bir devrimci rotada örgütlenmesine yol açabilir. Özellikle Batı illerinde oldukça kötü şartlarda, her gün ayrımcılıkla yüz yüze çalışmaya mecbur bırakılan Kürt işçilerin bağrında taşıdığı sınıfsal potansiyeli örgütlü bir güce dönüştürebilir ve yeni demokratik devrim, Kürt ulusundan işçi sınıfının sahip olduğu büyük güce hayat verebilir.
Sınıf içindeki devrimci bir odağın örgütlü bir güç olarak açığa çıkması hakim sistem tarafından şovenizm zehriyle bilinçleri karartılan ve dost-düşman ayrımını yapamayan Türk ve çeşitli milliyet ve inançlardan işçi ve emekçilerin sistemin oyunlarına yedeklenmesine de engel olabilecektir.
Böylesi bir hareket daha fazla ezilen, sistemin üzerinde daha büyük tahakküm kurduğu kadın işçilerin, genç işçilerin değişime olan arayışını ve ilgisini sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına uygun şekilde yön verebilir.
Bu iddiaya sahip olan ve örgütsel gücünü hızlı şekilde toparlayıp parçalarda verdiği mücadeleyi merkezileştirmesi ve kurumsallaştırması gereken güç ise Devrimci Demokrat Sendikal Birlik'tir.
DDSB'nin bu görevi üstlenebilmesi için örgütsel bütünlüğünü geliştirmesi gerekir ama bu içe dönmeyi değil tam tersine dışa, kitlelere açılmayı şart koşmaktadır. Bizlerin artık içe dönme, parçalı durma, yerel çalışmalarla-sendikal mücadele ile yetinme gibi bir lüksümüz olamaz. İçinde yer aldığımız sendikaları değiştirmek ve sendikaların örgütsüz kitlelere ulaşması için aktif çaba göstermek, ilişkide olduğumuz geniş güvencesiz, örgütsüz kitleleri kitle örgütlerinde birleştirmek, iletişim içinde olduğumuz kitleler arasında devrimci fikirlerimizi yaymak ve bir yandan sistemin saldırılarına karşı çıkarken öte yandan yeni haklar için mücadeleler örgütlemek, örgütlenmenin önüne konulan engelleri hedeflemek gereklidir.
Savunmada kalarak değil, mevcut haklardan yararlanabilen işçi ve emekçilerin hak gasplarına karşı duruşunda yer almakla yetinmek değil, bunun yanı sıra milyonlarca örgütsüz, güvencesiz işçi ve emekçi için kendilerine dayatılan uzun çalışma saatlerine, düşük ücrete ve türlü baskılara ve dayatmalara karşı hak talepli mücadeleler örgütlemek önceliklerimiz arasında olmalıdır.
Bunu gerçekleştirirken ekonomizme düşmemeye ve devrimci sınıf perspektifini yükseltmeye dikkat etmek gereklidir. Yalnızca sınıfın ekonomik sorunlarına odaklanmak değil ülkedeki genel demokratik devrimin gündemlerini aktif şekilde işlemek, bilhassa Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını savunmak, yükseltilen şovenizme ve ırkçılığa karşı çıkmak sınıf içinde kitlelerin gönüllü olarak kabul ettiği devrimci odağın başlıca görevleri arasındadır.