Sayfalar

29 Ocak 2010 Cuma

BİRLEŞELİM, TEK-EL OLALIM, HAKLARIMIZI AKP'DEN ALALIM!



Kadın ve erkek işçiler, emekçiler, gençler
AKP’nin ve sermayenin ezip sömürdüğü halkımız!
Tekel işçileri 45 gündür biber gazına, tazyikli suya, kara kışa rağmen dimdik ayakta. Hepimizin onunu ve gururu olan Tekel işçilerine bin selam!

Ne istiyorlar? İş, yeterli ücret, sendika. Yani insanca yaşam. Çok mu?

AKP hükümeti düşük ücret esnek çalışma, iş güvencesi olmadan sözleşmeli çalışmayı dayatıyor. Bu dayatma bugüne kadar devam etti, ama bu gidişe Tekel işçisi dur dedi.

Tekel işçisi, adına 4 C denilen ücretli kölelik sözleşmesine ve AKP hükümetine boyun eğmiyor. Yani: Yılın on ayı çalışıp, iki ay çalışmadan, başbakan gibi yan gelip yatmadan on iki ay iş istiyor. Hakkını arıyor.

Tekel işçisinin mücadelesi taşeron işçisi için, sigortasız sendikasız konfeksiyon işçisi için, sağlıkta asgari ücrete mahkum edilen bilgi işlem işçisi için, ataması yapılmayan öğretmen için, eczaneleri kapatılmak istenen eczacı için, sözleşmeli çalışma dayatılan itfaiye işçisi için, sendika hakkını arayan Esenyurt belediye işçisi için hatta tütün ekip toplayan köylü için de bir anlamı var. Öğrenciler ve emekliler için değeri var. Tekel işçisi bugüne kadar hakları elinden alınan kim varsa, hepimizin adına direniyor, boyun eğmiyor.
Hepimizin özlemi olan özlük haklarımızı korumak, güvenli bir gelecek elde etmek özlemimizi talep eden Tekel işçileriyle birleşip, kaybettiğimiz haklarımızı geri almak üzere ileri atılmanın tam zamanı. Tekel işçisinin kazanması için de mücadeleyi yaygınlaştırmamız gerekli. Fabrikaya, işyerine, mahalleye…

Kaybettiklerimizi geri almak için bir adım öne.

Güvencesiz, sigortasız çalışan işçi, taşeron, öğretmen, asistan; kriz bahanesiyle işten atılan; sendikalaştığı için işsiz kalan, ataması yapılmayan memur, öğretmen, işsiz üniversite mezunu Tekel işçileriyle çıkarların ortak, sorunların ortak.

3 Şubat’ta greve katıl; iş ve işlemlerini bir gün ertele, acil olmadıkça hastaneye, mecbur kalmadıkça belediyeye, vergi dairesine, postaneye… Tabii ki işe gitme.

Saat 11.00’de Edirnekapı ve Eminönü Ticaret Üniversitesi önünde toplanıp, saat 13.00’de Saraçhane Parkında buluşalım.

Ücretli köle olmamak için,
Güvencesiz, sözleşmeli, 4 C ile çalışmamak için,
Yeterli ücret, sendika hakkı ve insanca yaşam için…
Haydi, dayanışmaya, birleşmeye ve mücadeleye!



Türk-İş Birinci Bölge, DİSK İstanbul Şubeleri, KESK İstanbul Şubeleri, Kamu Sen İstanbul İl Temsilciliği
İstanbul Tabip Odası, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, İstanbul Eczacı Odası,
İstanbul Diş Hekimleri Odası

17 Ocak 2010 Pazar

Belediye-İş İstanbul 2 Nolu Şube’de Sınıf Sendikacılığı Kazandı!


Umut İşçi Sınıfında
Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 Nolu Şube 9. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi.17 Ocak 2010 tarihinde Kazlıçeşme Kültür Merkezi’nde düzenlenen Olağan Genel Kurul, işçi sınıfı ve geniş halk yığınlarına dönük saldırıların arttığı bir dönemde Devrimci Demokratik Sendikal Birlik önderliğindeki sınıf sendikacılığının zaferi ile sonuçlandı.
İşçi sınıfı, işsizlik ve yoksulluğun arttığı kazanılmış haklarının gasp edildiği bir süreci devralarak 2010 yılına girdi. Patronlar, krizi bahane ederek işçi sınıfına yönelik saldırılarının tırmandırırdı. Özelleştirme ve taşeronlaştırma daha yaygın bir şekilde yaşama geçirilmeye çalışıldı. Elbette bu tabloya işçi sınıfı ve emekçiler de yükselttikleri direniş bayrağı ile karşılık verdiler. 2010 yılında sermaye yeni saldırı paketleri ile işçi-emekçilere daha fazla açlık ve yoksulluk getirmek üzere hazırlık yaparken emekçilerin dipten gelen öfkesi giderek yüzeye yaklaşıyor.
2009’un son günlerinde başlayan ve bir ayı aşkın bir süredir devam eden Tekel direnişi ile bu süreç yeni bir aşamaya evrildi. İşçi sınıfı ve emekçileri zorlu, çetin ancak şanlı mücadele günleri bekliyor. İşte böyle bir atmosfer içinde toplanan genel kurul önümüzdeki yıllarda bu süreci göğüsleyecek yeni yönetimini belirledi.
Yapılan saygı duruşu ile başlayan Genel Kurul’da ilk konuşmayı Şube Başkanı Hasan Gülüm yaptı. Kazanılmış hakların gasp edildiğini, işsizliğin arttığını ve çalışan nüfus içinde sendikalı işçi oranının giderek düştüğünü ifade eden Hasan Gülüm, sürecin mücadele edenler ile etmeyenler arasında bir saflaşmayı da beraberinde getirdiğini dile getirdi. AKP hükümetinin yandaş sendikalar yaratmaya çalıştığına da değinen Hasan Gülüm, iktidara karşı mücadele eden tüm sendikaların hedef tahtasına koyulduğu ancak her şeye rağmen itfaiye işçilerinin, Esenyurt işçilerinin ve Tekel işçilerinin direnişlerini sürdürdüğünü de sözlerine ekledi. Hasan Gülüm, konuşmasının sonunda direnişleri birleştirme ve sınıf dayanışmasını yükseltme çağrısı yaptı.
Divan seçiminin yapılması ile gündem açıklandı. Ardından belediye işçilerinin, itfaiye işçilerinin, Tekel işçilerinin ve Esenyurt işçilerinin mücadelesinden kesitler sunan sinevizyon alkışlar eşliğinde izlendi. Esenyurt işçilerinin, itfaiye işçileri ile birlikte Boğaziçi Köprüsü’nü keserek gerçekleştirdikleri eylem görüntüleri sırasında coşku daha da yükseldi. “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” sloganları eşliğinde sona eren sinevizyonu konuşmalar izledi. Türk-İş ve Belediye-İş Genel Merkez Yönetimleri adına yapılan konuşmaların ardından kürsüye çıkan Esenyurt işçisi Fatih Albayrak; Yakuplu’da çalıştıkları sırada önce Beylikdüzü’ne sonrasında Esenyurt’ta getirildiklerini ve sendikalı olarak çalışmak istedikleri için işten çıkarıldıklarını dile getirdi. Direnişlerinin 152.’nci günlerini doldurduklarını dile getirin Albayrak, bu süre boyunca Belediye Başkanı’nın saldırılarına maruz kaldıklarını, gözaltına alındıklarını birçok baskıyla karşılaştıklarını ifade etti. Türk-İş ve Belediye-İş Genel Merkezi’ni eleştiren Esenyurt işçisi bu süreçte bekledikleri yardımı ve desteği göremediklerini ifade etti. “152 gündür direniş var, yılgınlık yok!” sözleri ile konuşma sona ererken “Yılgınlık yok direniş var” sloganları salonu doldurdu.
Kurum temsilcilerinin yaptığı konuşmaların ardından delegelere söz verildi. Söz alan delegelerin büyük bir çoğunluğu Tekel, itfaiye ve Esenyurt işçilerinin direnişlerinden söz ederek saldırılara karşı sınıf dayanışmasının arttırılması gerektiğini, sendika üyeleri arasındaki dayanışma ruhunun geliştirilmesinin önemli olduğunu ve önümüzdeki günlerin daha zor ve çetin geçeceğini ifade etti. Söz alan birkaç delege mevcut yönetimi eleştirdi.
Lehte ve aleyhte yapılan konuşmaların ardından Şube Başkanı Hasan Gülüm söz aldı. Hasan Gülüm, yapılan haksız eleştirilere yanıt vererek 2 Nolu Şube’nin sendikaların mevcut gerçekliği içinde değerlendirilmesi gerektiğini ve şube olarak sendikal hareket içinde pratiği, eylemi ile genel tabloya göre başarılı bir hat izlediklerini dile getirdi. 17 Temmuz 2009’da Edirnekapı da, Güngören de ve Türk-İş’in örgütlediği eylemlerde, sendikal içi eğitim konusunda ve son olarak Boğaziçi köprüsü eylemi ile ciddi adımlar attıklarını söyleyen Hasan Gülüm, şube olarak önümüzdeki süreçte TİS’lere, güvencesiz ve taşeron işçilerin örgütlenmesine yoğunlaşacaklarını ifade etti. Gülüm, işçilerin dışarıdan birilerini beklememesi gerektiğini ve umudu büyütecek olanın işçi sınıfının gerçek gücü olduğunu söyledi.
Genel Kurula çok sayıda sendika ve demokratik kitle örgütü ile siyasi parti de katıldı.
Genel Kurul salonunun duvarlarını “Esenyurt İtfaiye, Tekel İşçileri Birleştikçe Kazanacak Direnişleri” ve “Zalimin Zulmüne Karşı Esenyurt Belediyesi’nde 152. Gün” yazılı pankartlar süsledi. Genel Kurul boyunca salon sık sık “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” sloganları ile inledi.
Yapılan konuşmalarda öne çıkan vurgulardan biri sendikal bürokrasiye ve Türk-İş yönetimine yönelik tepkiydi. İşçiler sendikaların işçilerden önemli oranda koptuğu ve süreci yeterince karşılamadıkları eleştirisi getirdi.
Çeşitli inanç ve görüşlerden delegelerin, DDSB’lilerin öcülük ettiği listeyi destekleyerek, yönetime yapılan eleştirilere yanıt vermesi dikkat çeken başka bir yöndü.
Genel Kurul’da Hasan Gülüm başkanlığındaki liste, tek liste olarak seçime girdi.
Yapılan seçim sonucunda 135 delegenin 99’u Hasan Gülüm başkanlığındaki listeyi desteklerken 32 delege boş oy kullandı. 4 delege ise kongreye gelmediği için oy kullanamadı.
Devrimci Demokratik Sendikal Birlik’in önderlik ettiği sınıf sendikacılığı çizgisi Belediye İş İstanbul 2 Nolu Şube’de bir kez daha yaşam bularak önümüzdeki süreçte daha güçlü adımlar atacağının da sinyalini vermiş oldu. (İstanbul)
*İşçi Köylü Gazetesi’nden alınmıştır.

Ankara'da Tekel İşçilerinin Katılımıyla Panel ve Ziyaret Gerçekleştirildi




İşçi sınıfı ve emekçilere saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde, Tekel işçilerinin katılımı ile Ankara’da, Devrimci Demokratik Sendikal Birlik olarak bir panel gerçekleştirdik. Saldırılar karşısında direnişin ve örgütlenme ihtiyacının öne çıktığı bir süreçte işçi sınıfının sorunlarını ve örgütlülüklerini tartıştık. Panele Tekel işçilerinin yanı sıra Belediye-İş İstanbul 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm, Deri-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Engin Çelik, Sinter ve Kent AŞ direnişinden işçiler katıldı.
Açılış konuşmasının ardından iş cinayetlerinde ve işçi sınıfı mücadelesinde hayatını yitirenler için saygı duruşuyla panel başladı.
İşçi sınıfının mücadelesi ve DDSB, Güvencesiz İşçiler ve Taşeronlaştırma, Haklarımızı Öğreniyoruz konularının ele alındığı panele Tekel işçilerinin soruları ve tartışmaları damgasını vurdu.
İlk gündem üzerine DDSB adına yapılan sunumda, son yıllarda çıkarılan yasalarla ve kriz sürecinde yapılan “düzenleme”lerle (işsizlik sigorta fonunun patronlara peşkeş çekilmesi, kıdem tazminatına yönelik tasarılar, sendikalar kanun taslağı vb.) işçilerin kazanılmış haklarının da ellerinden alındığına vurgu yapıldı. Krizin başladığı günden bu güne 1 milyon kişinin işten atıldığı ve ilerleyen süreçte de 1,5 milyon kişinin daha işsiz kalabileceği belirtildi. Bu rakamlara rağmen 2010 bütçesinin önemli bir kısmının çalışanlardan ve dolaylı vergilerden karşılanacağını ve böylelikle krizin yükünün yine işçi sınıfı ve yoksul halktan karşılanacağını belirtildi. Açlık sınırının asgari ücretin çok daha üzerinde olduğu ülkemizde tüm bu sömürü ve talana karşı koymanın yolunun mücadeleden ve örgütlenmeden geçtiğine vurgu yapılan sunumda; son yıllarda çeşitli fabrika ve iş yerlerindeki direnişlere de değinilerek, “işçi sınıfı, toplumun en ileri ve sonuna dek tek devrimci sınıfıdır. Bu onun üretim ilişkileri içerisindeki konumundan ve tarihsel olarak üstlendiği misyondan ileri gelir. İşçi sınıfı gelişen ve geleceği temsil eden sınıftır” dendi. Son olarak işçi sınıfının mücadelesinde DDSB’nin rolü ve örgütlenmesinin aktarıldığı sunumda, mücadelenin başarısı için sınıf sendikacılığı çizgisindeki DDSB saflarında örgütlenmenin önemine değinildi.
Daha sonra Tekel işçileri söz alarak geçmişten günümüze kadar devam eden özelleştirme süreçleri ve bugün gelinen noktada Tekel’in satılması ve kendilerinin işten çıkartılması sonucu dayatılan 4/C uygulamasına karşı verdikleri meşru mücadelelerini anlattılar.
Adıyaman Yaprak Tütün’den Mehmet Akbaba yaptığı konuşmada; “İlk önce alkol fabrikaları satıldı buradaki işçiler diğer fabrikalara yönlendirildi ancak çiftçiler mağdur oldu, o dönemde eğer çiftçiler örgütlü olsaydı belki de bugün bunlar olmayacaktı. Sonra sigara fabrikaları satıldı ve bugünlere gelindi. Aslında bizimkisi geç kalmış bir mücadele, bıçak kemiğe dayanınca başladık direnişe zamanında sesimizi çıkarsaydık bugün bunları yaşamazdık belki de. Ancak yine de hiç bir şey için geç değil. Bedeller ödenerek kazanılmış hakların kaybedilmesine göz yummamız mümkün değil. Mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz ve 4\C yi kesinlikle kabul etmeyeceğiz” dedi.
Sonrasında söz alan İstanbul Tekel’den Metin Arslan; karşılaştıkları engel ve saldırıları aktararak, “Bütün bu saldırılara rağmen biz bu direnişten vazgeçmeyeceğiz. Çünkü 4/C yasası devletin gösterdiği kadar ‘masum’ değildir. Çalışma süresi 11 ay olarak dillendiriliyor ancak alt sınır 4 ay yani istendiğinde işverenin sadece en alt sınırdan çalıştırmak gibi bir hakkı da var. Tüm sosyal haklarımız ellerimizden alınıyor ve maaşlarımız yarı yarıya indiriliyor. Tüm bunları kabul etmemiz mümkün değil. Bunu direnişe devam edip etmemek konusunda yapılan referandumda bir kez daha göstermiş olduk. Referandumda 9628 kişi devam kararı verirken 55 kişi ise ret oyu kullandı.” dedi.
Saldırıların yeni olmadığını, özelleştirmeye Telekom’la başlandığını, Pektim, Seka, içki fabrikaları derken sıranın kendilerine geldiğini belirten Arslan, özelleştirmelerin devlet için kar getiren uygulamalar olarak gösterildiğini ancak fabrikaların yok fiyatına elden çıkarıldığını belirtti.
Kazanmanın yolunun örgütlü ve birleşik mücadeleden geçtiğini belirten Arslan, “Bunun için işçi komiteleri kurulmalı, bir emek platformu oluşturulmalı ve genel greve gidilmeli. Ayrıca Ankara’nın yoksul semtlerindeki emekçilere gitmeli ve diyelim ki burada bir yıkım sorunumu var buradaki insanların yanında olunmalı. Saldırılara birlikte karşı koymazsak zaferi kazanmamızda mümkün olmaz. Bunun için diyoruz ki; Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” diyerek sözlerini tamamladı.
Adıyaman’dan gelen Fatma Altın ise; “9 yıldır yapılan baskılar sonunda bu noktaya kadar geldik. Bu zamana kadar mücadele etmiş olsaydık bunlar olmayabilirdi. Ancak her ne kadar geç kalmış olsak da mücadelede ısrarlıyız ve kazanana kadar vazgeçmeyeceğiz” dedi.
İşçilerin konuşmalarının ardından Tekel işçilerinin direnişini anlatan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonun ardından soru-cevap kısmı olarak ayrılan bölüm Tekel işçilerinin coşkusu ile serbest kürsü halini aldı. Tekel işçilerinden konuşmalarından notlar…
İşçiler konuşuyor…
*Sol kırk parçaya bölünmüş, bu kimin işine geliyor: devletin. Ayrılıkları bir kenara bırakmak gerekir. Biz Tekel olarak bu duvarı deldik, gerisini siz getireceksiniz. Tekel işçisi sınıf kardeşliğinin yolunu açtı. Tek ayrımın emek ile sermaye olduğunu gösterdi.
*Biz neden 2 milyar alan işçinin maaşını tartışıyoruz da 500 milyon alanın sorununu tartışmıyoruz? Asıl bunu tartışmamız gerekiyor.
*Seyit Rıza’yı dar ağacına götürürlerken Seyit Rıza demiş; ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun. Biz de hükümete diyoruz ki; biz sizin oyunlarınızı anlamadık ama bu saldırınızı kabul de etmedik, bu da size dert olsun…
*Sendikalar bize ait değil onun için ilk başta “sendika ağalarına” karşı mücadele etmek gerekir.
*İnandığın gibi yaşamak lazım. Madem sınıf bilincinden bahsediyoruz hayatımıza da bunu uygulamak lazım. Sınıf gibi yaşamanın bir felsefesi olmalı. Yaşadığımız tüm alanlarda sınıfsal bir perspektiften bakmak lazım, politik bir bakış açısı olması lazım.
*Biz buraya gelmeden önce insani anlamda birçok özelliğimizi yitirmiştik. Sadece kendi hayatımızı yaşıyor ve geri kalanına karışmıyorduk. Ancak ne zaman ki başımız dara düştü ve buraya geldik o zaman gördük ki hiçbir şeye sessiz kalmamak ve hakkını arayan insanların yanında olmak gerekiyormuş. Bu direniş bize çok şey öğretti. Bundan sonra kim hakkını arıyorsa onun yanında olacağım, belki çok uç bir önek olacak ama; diyelim ki gaylar bir eylem yapıyor gidip onlarla yürüyüp slogan atacağım ve desteğimi sunacağım.
*Gerçek açılımı burada biz yaptık. Mesele Türk-Kürt-Ermeni veya Alevi-Sünni, kadın-erkek çatışması değil, mesele ezen ve ezilen sınıfların çatışmasıdır.
*Sendikacılar bize haklarımızı öğretmiyorlar, bizim bir şey öğrenmemizi istemiyorlar, görevlerini yapmıyor. Çünkü onlar eğitilmiş işçi istemiyor. Eğer eğitimli işçiler olsaydık bugün hiçbir şeyin satılmasına izin vermezdik. Biz eğer bu mücadeleyi kazanırsak anayasanın değiştirilmesinden önce sendika yasalarını değiştirmeliyiz.
Sendika Bürokrasisi Aşılmalı… Güvencesizler Örgütlenmeli…
Direnişin ilk gününden itibaren erkek arkadaşları ile omuz omuza mücadele eden kadın işçilerin direngenliğine de vurgu yapılan konuşmalarda birlikte mücadelenin ne kadar önemli olduğundan ve zaferin ancak böyle kazanılacağından bahsedildi.
Diyarbakır’dan Batman’a, Adıyaman’dan Hatay’a Türkiye’nin dört bir yanından gelen Tekel işçileri yaptıkları konuşmalarla, direnişlerinin kısa süre içerisinde mevcut çelişkileri sorgulamalarında ve bilinçlenmelerinde oynadığı rolü ortaya koydular.
İşçilerin konuşmalarının ardından Hasan Gülüm yaptığı sunumda sendikal mücadelenin sendikacılara bırakılmaması gerektiği konusuna bir kez daha değindi. Sendika bürokrasisine karşı mücadelenin önemine değinen Gülüm, işçilerin kendileri dışında bir devrimcilik aramamaları gerektiğini vurguladı. Güvencesiz işçilerin genel tablosunu, sorunlarını ve taşeronlaştırma uygulamalarını aktaran Hasan Gülüm, sendikal örgütlenmenin bu alanlara yoğunlaşmasının zorunluluğunu anlattı. İstanbul belediye işçilerinin Tekel işçilerinin direnişinden aldığı gücü belirten Gülüm, sorunun çözümünün işçi sınıfının birliği ve dayanışmasında olduğunu vurguladı.
Hasan Gülüm’ün ardından söz alan Deri-iş Eğitim Uzmanı Engin Çelik, işçi sınıfına ve sendikalara yönelen saldırıları aktararak Desa’daki direniş deneyimlerini paylaştı.
Sinter Metal’de direnişte olan bir işçi ise; bir yılı aşkın süredir devam eden mücadelelerini ve yaşadıkları sorunları anlattı. Bu süre içinde sistemin kolluk güçlerinin saldırılarına da maruz kaldıklarını belirten işçi, mücadeleye başlamadan önce gücümüzün bu denli farkında değildik ve kazanana kadar direneceğiz dedi.
Yaklaşık dört saat süren panelin sonunda DDSB’nin hazırladığı slayt gösterimi yapıldı. Panel boyunca “Birlik Mücadele Zafer”, “Direne Direne Kazanacağız”, “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” şeklinde sloganlar atılırken Panelin ardından salonda bulunan tüm katılımcılar ile birlikte, “Zafer Direnen Örgütlenen Mücadele Eden Emekçinin Olacak - DDSB” pankartı ile Türk-İş önünde direnişe devam eden işçiler ziyaret edildi. İşçilerin coşkulu karşılamasının ardından DDSB adına bir konuşma yapılarak bir kez daha Tekel işçileri selamlandı. Birlik-Mücadele-Zafer sloganları ve çekilen halaylar ile ziyaret sona erdi.
Ankara DDSB

13 Ocak 2010 Çarşamba

17 OCAK'TA ANKARA'YA, TEKEL İŞÇİLERİYLE DAYANIŞMAYA


Tekel işçilerinin direnişi bir ayını doldurdu. Tekel işçileri 4-C uygulamasına karşı, kazanılmış hakları için çıktıkları yolda tüm işçi sınıfının sesi ve yüreği oldular. Devletin baskı ve şiddeti onların daha kararlı ve bilinçli hale gelmelerine vesile oldu. İşçiler sadece polis şiddetine karşı durmayı değil sendika bürokrasisine karşı da mücadeleyi öğrendiler. Ancak tün bunlar yeterli değil. Tekel işçilerinin direnişi önemli bir yol ayrımına geldi ve onlar emekten yana tüm kesimlerin kitlesel, birleşik ve kalıcı desteğini bekliyorlar. Öncü işçiler artık kendilerinin ve işçi sınıfının kazanımı için neler yapılması gerektiğini sorguluyorlar. Onları bu mücadelede yalnız bırakmadık bundan sonra da yalnız bırakmayacağız. Ancak başarıya ulaşmak için daha fazlasına ihtiyacımız var.
Tekel işçileri illerden gelecek arkadaşlarıyla, çeşitli sendika ve kurumların desteğiyle 14 Ocak’tan itibaren yollara düşerek 17 Ocak’ta kitlesel bir eyleme hazırlanıyorlar. Bu eylem Tekel direnişinin geleceğini belirleyebilecek bir niteliğe sahiptir. Yapılacak eylem, direnişi Türk-İş Genel Merkezi’nin önüne hapsolmaktan kurtaracak, daha kitlesel ve sonuç alıcı biçimlerle ileri taşıyabilecektir. Devlet daha baştan yapılacak eylemleri yasadışı ilan ederek işçilere saldıracağının mesajını verdi. Böyle bir günde Tekel işçilerinin yanında olmak, haklı mücadelelerini işçi sınıfının genel bir kazanımına çevirmek hepimizin görevidir. Bu görev mazeret kabul etmeyen, tarihi önemde devrimci bir görevdir.
Devrimci Demokratik Sendikal Birlik olarak, ilk günden bugüne olduğu gibi Tekel işçilerinin yanında olacak, mücadelelerinin bu önemli gününde onlarla birlikte işçi sınıfının kazanımı için yürüyeceğiz. Tüm işçi ve emekçileri Tekel işçilerinin haklı direnişlerine destek olmaya, Devrimci Demokratik Sendikal Birlik saflarında mücadele etmeye çağırıyoruz.

Tekel İşçisi Yalnız Değildir!
Direne Direne Kazanacağız!
Birlik Mücadele Zafer!


Devrimci Demokratik Sendikal Birlik