17 Ocak 2010 Pazar
Ankara'da Tekel İşçilerinin Katılımıyla Panel ve Ziyaret Gerçekleştirildi
İşçi sınıfı ve emekçilere saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde, Tekel işçilerinin katılımı ile Ankara’da, Devrimci Demokratik Sendikal Birlik olarak bir panel gerçekleştirdik. Saldırılar karşısında direnişin ve örgütlenme ihtiyacının öne çıktığı bir süreçte işçi sınıfının sorunlarını ve örgütlülüklerini tartıştık. Panele Tekel işçilerinin yanı sıra Belediye-İş İstanbul 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm, Deri-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Engin Çelik, Sinter ve Kent AŞ direnişinden işçiler katıldı.
Açılış konuşmasının ardından iş cinayetlerinde ve işçi sınıfı mücadelesinde hayatını yitirenler için saygı duruşuyla panel başladı.
İşçi sınıfının mücadelesi ve DDSB, Güvencesiz İşçiler ve Taşeronlaştırma, Haklarımızı Öğreniyoruz konularının ele alındığı panele Tekel işçilerinin soruları ve tartışmaları damgasını vurdu.
İlk gündem üzerine DDSB adına yapılan sunumda, son yıllarda çıkarılan yasalarla ve kriz sürecinde yapılan “düzenleme”lerle (işsizlik sigorta fonunun patronlara peşkeş çekilmesi, kıdem tazminatına yönelik tasarılar, sendikalar kanun taslağı vb.) işçilerin kazanılmış haklarının da ellerinden alındığına vurgu yapıldı. Krizin başladığı günden bu güne 1 milyon kişinin işten atıldığı ve ilerleyen süreçte de 1,5 milyon kişinin daha işsiz kalabileceği belirtildi. Bu rakamlara rağmen 2010 bütçesinin önemli bir kısmının çalışanlardan ve dolaylı vergilerden karşılanacağını ve böylelikle krizin yükünün yine işçi sınıfı ve yoksul halktan karşılanacağını belirtildi. Açlık sınırının asgari ücretin çok daha üzerinde olduğu ülkemizde tüm bu sömürü ve talana karşı koymanın yolunun mücadeleden ve örgütlenmeden geçtiğine vurgu yapılan sunumda; son yıllarda çeşitli fabrika ve iş yerlerindeki direnişlere de değinilerek, “işçi sınıfı, toplumun en ileri ve sonuna dek tek devrimci sınıfıdır. Bu onun üretim ilişkileri içerisindeki konumundan ve tarihsel olarak üstlendiği misyondan ileri gelir. İşçi sınıfı gelişen ve geleceği temsil eden sınıftır” dendi. Son olarak işçi sınıfının mücadelesinde DDSB’nin rolü ve örgütlenmesinin aktarıldığı sunumda, mücadelenin başarısı için sınıf sendikacılığı çizgisindeki DDSB saflarında örgütlenmenin önemine değinildi.
Daha sonra Tekel işçileri söz alarak geçmişten günümüze kadar devam eden özelleştirme süreçleri ve bugün gelinen noktada Tekel’in satılması ve kendilerinin işten çıkartılması sonucu dayatılan 4/C uygulamasına karşı verdikleri meşru mücadelelerini anlattılar.
Adıyaman Yaprak Tütün’den Mehmet Akbaba yaptığı konuşmada; “İlk önce alkol fabrikaları satıldı buradaki işçiler diğer fabrikalara yönlendirildi ancak çiftçiler mağdur oldu, o dönemde eğer çiftçiler örgütlü olsaydı belki de bugün bunlar olmayacaktı. Sonra sigara fabrikaları satıldı ve bugünlere gelindi. Aslında bizimkisi geç kalmış bir mücadele, bıçak kemiğe dayanınca başladık direnişe zamanında sesimizi çıkarsaydık bugün bunları yaşamazdık belki de. Ancak yine de hiç bir şey için geç değil. Bedeller ödenerek kazanılmış hakların kaybedilmesine göz yummamız mümkün değil. Mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz ve 4\C yi kesinlikle kabul etmeyeceğiz” dedi.
Sonrasında söz alan İstanbul Tekel’den Metin Arslan; karşılaştıkları engel ve saldırıları aktararak, “Bütün bu saldırılara rağmen biz bu direnişten vazgeçmeyeceğiz. Çünkü 4/C yasası devletin gösterdiği kadar ‘masum’ değildir. Çalışma süresi 11 ay olarak dillendiriliyor ancak alt sınır 4 ay yani istendiğinde işverenin sadece en alt sınırdan çalıştırmak gibi bir hakkı da var. Tüm sosyal haklarımız ellerimizden alınıyor ve maaşlarımız yarı yarıya indiriliyor. Tüm bunları kabul etmemiz mümkün değil. Bunu direnişe devam edip etmemek konusunda yapılan referandumda bir kez daha göstermiş olduk. Referandumda 9628 kişi devam kararı verirken 55 kişi ise ret oyu kullandı.” dedi.
Saldırıların yeni olmadığını, özelleştirmeye Telekom’la başlandığını, Pektim, Seka, içki fabrikaları derken sıranın kendilerine geldiğini belirten Arslan, özelleştirmelerin devlet için kar getiren uygulamalar olarak gösterildiğini ancak fabrikaların yok fiyatına elden çıkarıldığını belirtti.
Kazanmanın yolunun örgütlü ve birleşik mücadeleden geçtiğini belirten Arslan, “Bunun için işçi komiteleri kurulmalı, bir emek platformu oluşturulmalı ve genel greve gidilmeli. Ayrıca Ankara’nın yoksul semtlerindeki emekçilere gitmeli ve diyelim ki burada bir yıkım sorunumu var buradaki insanların yanında olunmalı. Saldırılara birlikte karşı koymazsak zaferi kazanmamızda mümkün olmaz. Bunun için diyoruz ki; Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” diyerek sözlerini tamamladı.
Adıyaman’dan gelen Fatma Altın ise; “9 yıldır yapılan baskılar sonunda bu noktaya kadar geldik. Bu zamana kadar mücadele etmiş olsaydık bunlar olmayabilirdi. Ancak her ne kadar geç kalmış olsak da mücadelede ısrarlıyız ve kazanana kadar vazgeçmeyeceğiz” dedi.
İşçilerin konuşmalarının ardından Tekel işçilerinin direnişini anlatan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonun ardından soru-cevap kısmı olarak ayrılan bölüm Tekel işçilerinin coşkusu ile serbest kürsü halini aldı. Tekel işçilerinden konuşmalarından notlar…
İşçiler konuşuyor…
*Sol kırk parçaya bölünmüş, bu kimin işine geliyor: devletin. Ayrılıkları bir kenara bırakmak gerekir. Biz Tekel olarak bu duvarı deldik, gerisini siz getireceksiniz. Tekel işçisi sınıf kardeşliğinin yolunu açtı. Tek ayrımın emek ile sermaye olduğunu gösterdi.
*Biz neden 2 milyar alan işçinin maaşını tartışıyoruz da 500 milyon alanın sorununu tartışmıyoruz? Asıl bunu tartışmamız gerekiyor.
*Seyit Rıza’yı dar ağacına götürürlerken Seyit Rıza demiş; ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun. Biz de hükümete diyoruz ki; biz sizin oyunlarınızı anlamadık ama bu saldırınızı kabul de etmedik, bu da size dert olsun…
*Sendikalar bize ait değil onun için ilk başta “sendika ağalarına” karşı mücadele etmek gerekir.
*İnandığın gibi yaşamak lazım. Madem sınıf bilincinden bahsediyoruz hayatımıza da bunu uygulamak lazım. Sınıf gibi yaşamanın bir felsefesi olmalı. Yaşadığımız tüm alanlarda sınıfsal bir perspektiften bakmak lazım, politik bir bakış açısı olması lazım.
*Biz buraya gelmeden önce insani anlamda birçok özelliğimizi yitirmiştik. Sadece kendi hayatımızı yaşıyor ve geri kalanına karışmıyorduk. Ancak ne zaman ki başımız dara düştü ve buraya geldik o zaman gördük ki hiçbir şeye sessiz kalmamak ve hakkını arayan insanların yanında olmak gerekiyormuş. Bu direniş bize çok şey öğretti. Bundan sonra kim hakkını arıyorsa onun yanında olacağım, belki çok uç bir önek olacak ama; diyelim ki gaylar bir eylem yapıyor gidip onlarla yürüyüp slogan atacağım ve desteğimi sunacağım.
*Gerçek açılımı burada biz yaptık. Mesele Türk-Kürt-Ermeni veya Alevi-Sünni, kadın-erkek çatışması değil, mesele ezen ve ezilen sınıfların çatışmasıdır.
*Sendikacılar bize haklarımızı öğretmiyorlar, bizim bir şey öğrenmemizi istemiyorlar, görevlerini yapmıyor. Çünkü onlar eğitilmiş işçi istemiyor. Eğer eğitimli işçiler olsaydık bugün hiçbir şeyin satılmasına izin vermezdik. Biz eğer bu mücadeleyi kazanırsak anayasanın değiştirilmesinden önce sendika yasalarını değiştirmeliyiz.
Sendika Bürokrasisi Aşılmalı… Güvencesizler Örgütlenmeli…
Direnişin ilk gününden itibaren erkek arkadaşları ile omuz omuza mücadele eden kadın işçilerin direngenliğine de vurgu yapılan konuşmalarda birlikte mücadelenin ne kadar önemli olduğundan ve zaferin ancak böyle kazanılacağından bahsedildi.
Diyarbakır’dan Batman’a, Adıyaman’dan Hatay’a Türkiye’nin dört bir yanından gelen Tekel işçileri yaptıkları konuşmalarla, direnişlerinin kısa süre içerisinde mevcut çelişkileri sorgulamalarında ve bilinçlenmelerinde oynadığı rolü ortaya koydular.
İşçilerin konuşmalarının ardından Hasan Gülüm yaptığı sunumda sendikal mücadelenin sendikacılara bırakılmaması gerektiği konusuna bir kez daha değindi. Sendika bürokrasisine karşı mücadelenin önemine değinen Gülüm, işçilerin kendileri dışında bir devrimcilik aramamaları gerektiğini vurguladı. Güvencesiz işçilerin genel tablosunu, sorunlarını ve taşeronlaştırma uygulamalarını aktaran Hasan Gülüm, sendikal örgütlenmenin bu alanlara yoğunlaşmasının zorunluluğunu anlattı. İstanbul belediye işçilerinin Tekel işçilerinin direnişinden aldığı gücü belirten Gülüm, sorunun çözümünün işçi sınıfının birliği ve dayanışmasında olduğunu vurguladı.
Hasan Gülüm’ün ardından söz alan Deri-iş Eğitim Uzmanı Engin Çelik, işçi sınıfına ve sendikalara yönelen saldırıları aktararak Desa’daki direniş deneyimlerini paylaştı.
Sinter Metal’de direnişte olan bir işçi ise; bir yılı aşkın süredir devam eden mücadelelerini ve yaşadıkları sorunları anlattı. Bu süre içinde sistemin kolluk güçlerinin saldırılarına da maruz kaldıklarını belirten işçi, mücadeleye başlamadan önce gücümüzün bu denli farkında değildik ve kazanana kadar direneceğiz dedi.
Yaklaşık dört saat süren panelin sonunda DDSB’nin hazırladığı slayt gösterimi yapıldı. Panel boyunca “Birlik Mücadele Zafer”, “Direne Direne Kazanacağız”, “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” şeklinde sloganlar atılırken Panelin ardından salonda bulunan tüm katılımcılar ile birlikte, “Zafer Direnen Örgütlenen Mücadele Eden Emekçinin Olacak - DDSB” pankartı ile Türk-İş önünde direnişe devam eden işçiler ziyaret edildi. İşçilerin coşkulu karşılamasının ardından DDSB adına bir konuşma yapılarak bir kez daha Tekel işçileri selamlandı. Birlik-Mücadele-Zafer sloganları ve çekilen halaylar ile ziyaret sona erdi.
Ankara DDSB