23 Nisan 2010 Cuma
HAKLARIMIZ, ALINTERİMİZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN; DAHA BİRLEŞİK VE GÜÇLÜ 1 MAYIS İÇİN ALANLARA!
Yıl 1 Mayıs 1886. Üretimden gelen gücünü kullanan yaklaşık 350 bin ABD’ li ve Kanada’lı işçi ağır “8 saatlik işgünü” hakkı için, ağır çalışma koşullarını protesto için greve çıktı. İşçi sınıfının bu topyekün ve haklı isyanı sonucu Chikago’da greve çıkan yaklaşık 40 bin işçinin üzerine eylemini bitirmek için ABD Hükümeti polisiyle ve işverenler sokak çeteleriyle de anlaşarak adeta bir katliam başlattılar.
Polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi. Ardından ülkede işçilere ve mücadelesine karşı büyük bir saldırı dalgası başladı. Birçok işçi işinden atıldı ve işçilerin “8 saatlik işgünü hakkı” için önderlik edenler tutuklanarak idamları istendi.
Dört yiğit işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında “8 saatlik iş günü” mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildi. Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi: "Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım." En nihayetinde ABD'de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. II. Enternasyonal 1889'da Paris'te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenledi. 1890'dan başlamak üzere 1 Mayıs'ı da, "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul etti.
Şüphesiz ki 1886 1 Mayıs, egemenlerin işçiler üzerindeki ne ilk saldırısı ne de son olacaktır. Yüzyıllardır daha fazla sömürü ve kar hırsıyla yaşamları adeta bir karabasana çevrilen işçi sınıfının her uyanışı, her üretimden gelen gücünü kullanması ve başkaldırısı egemenler tarafından zulümle kanla bastırılmaya çalışıldı.
Ülkemizde de 1909’lü yılların başından itibaren Üsküp ve Selanik’te kutlanmaya başlanan 1 Mayıs kendi dönemlerinin izlerini taşıdılar. 1920-21 yıllarında “bağımsızlık ,anti emperyalist” sloganları yükselirken, 1950-60’lı yıllarda direnişin yoğun olduğu zamanlarda sınıf mücadelesinin gerisinde kalırken, 1976’ da ve nihayetinde 1977 de 500 binden fazla işçi ve emekçi saldırılara bir cevap olarak mücadele ve kararlılıklarını Taksim meydanında ortaya koydular. ClA ve MİT’in bizzat yer aldığı 77 1 Mayıs’ında Emperyalizm ve yerli uşakları yükselen işçi sınıfı hareketinin önünü kesmek için yeni bir katliam başlatırlar. 37 işçi ölür,200’den fazla işçi yaralanır. 1980 AFC (Askeri Faşist Cunta) sonrası özellikle 80’lerin sonuna doğru yükselen sınıf hareketine paralel yine saldırılar sahnelenir. 89’da Taksime çıkmak isteyen işçiler ve devrimcilere polis azgınca saldırır ve Mehmet Akif Dalcı şehit düşer. 90’da Harbiye den Taksime çıkmak isteyenlere açılan ateş sonucu İTÜ öğrencisi Gülay Beceren felç olur. 1980 sonrasının en kitlesel 1 Mayıs kutlaması 1996 yılında Kadıköy’de gerçekleşti. Toplanan aklaşık 150 bin işçi ve emekçiyi engelleme yöntemi öncekilerden farklı değildir. Faşist kolluk güçleri 150 bin kitlenin üzerine ateş açtı ve açılan ateş sonucu Dursun Adabaş,Yalçın Levent ve Hasan Albayrak yaşamlarını yitirirler. Ve belli bir dönemdir durgun seyreden sınıf hareketinin son birkaç yılda yavaş yavaş direnişler,grevler,işgallerle yükselmesi beraberinde Taksimin tekrar İşçi sınıfının kutlama alanı olarak gündemine girmiş ve bu talep yüzlerce yaralı,gözaltıyla bastırılmaya çalışılmıştır.
Emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiği krizle beraber işçi sınıfına ve emekçilere dönük kapsamlı bir saldırıya girişmesi sadece ülkemiz açısından değil dünyanın bir çok yerinde sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelelerini yükseltmektedir. Ortadoğu halklarının işgal karşıtı mücadeleleri, Asya halklarının sosyal kurtuluş mücadeleleri, Avrupa işçi sınıf ve emekçilerinin AB emperyalistlerinin sosyal yıkım politikalarına karşı gerçekleştirdikleri,fabrika işgalleri, grevleri eski mücadele geleneklerine geri dönmeye başladıklarını gösterdiği gibi emperyalizmin krizini daha fazla derinleştiren bir nitelik taşımaktadır.
Ülkemizde de Emperyalist efendilerinin neo-liberal politikalarını; her hükümetin yaptığı gibi özellikle 2002’den bu yana yerine getirmeye çalışan AKP hükümeti geldiği günden beri azgınca saldırılarla uygulamaya geçirmiştir.bu politikaların ürünü olan özelleştime,,taşeronlaştırma,esnek çalıştırma, işten çıkarma vb. sonucu, yoksulluk,işsizlik,açlık ve sefalet her geçen gün artmaktadır. Egemen sınıfların çıkarı için çıkartılan bir dizi yasayla kazanılmış hakların gasp edilmesi sonucu, işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları çok ağırlaşmıştır.
Bu gün haliyle AKP hükümetinin tüm yalanlarına, gözdağına ve azgınca saldırıları ülkemizde yavaş yavaş işçi ve emekçilerin mücadelesinin yükselmesine, üretimden gelen güçlerini daha örgütlü ve kararlı kullanmasının önüne geçememiştir. Çünkü; tıpkı efendileri emperyalizm gibi AKP hükümetin de krize karşı işçi sınıfını ve emekçileri kalkan olarak kullanmaktan başka çaresinin kalmadığı gibi, işçi sınıfının da saldırılara karşı direnmekten ve mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Çünkü yaşamı yaratanlar yine yaşamın bizzat hükümlerinden yola çıkarak saldırılara karşı haklarını korumanın bilincini kazanmaya başlamışlardır. Desa ‘da Emine ARSLAN, Meta Tekstil işçileri, Sinter Metal işçileri, Çemen Tekstil işçileri, Yörsan, Telekom , Belediye işçileri,Mersin Liman işçileri, Marmaray işçileri vb… en son işçi sınıfının örgütlü-birlite mücadele etmesinin değerinin ve gücünün en çok da hissedildiği bu günlerde bizlere yeniden gösteren Tekel işçileri ve Samatya Hastanesi İnşaat işçileri…
Gelecekleri,alınterleri, onurları için bazen tek başına bazen en örgütlü biçimde saldırılara karşı, gücünü haklarından alarak fiili ve meşru hatta direnmekten ve mücadele etmekten başka çıkar yolunun olmadığını bizlere tekrar tekrar gösterttiler. Bugün örgütlülüğün ve örgütlü mücadele etmenin zorunluluğunu ve gücünü bizlere yeniden gösterdiler.
Bugün; tüm direnişlerin egemenlerin paniğini ve krizini daha da derinleştiği bilinciyle güvencesiz çalışmamak için, işsizlik, işten atmalar için, düşük ücret ve fazla mesaiye karşı,
Bugün; 4/C ‘ye ve özelleştirmelere karşı, işçi sınıfının haklarına yapılan saldırıları içeren tüm yasalara karşı,
Bugün, çocukların ve kadınların daha ağır şartlarda çalıştırılması ve sömürülmesine karşı,
Bugün, tarımın tasfiyesine karşı ve emeğinin hakkını alamayan tarım işçilerinin hakları için,
Bugün, esnek çalıştırmaya ve sağlıksız koşullarda çalışmaya karşı,
Bugün ; Kürt Ulusuna yapılan katliam,baskı ve inkar saldırılarına karşı,
Bugün; işbirlikçi-bürokratik sendikal önderlik ve anlayışlara karşı,
Bugün; sendikalaşmaya karşı tüm saldırılara karşı,
Bugün; haklarımız, alınterimiz ve geleceğimiz için,
Kızıllığını saldırılara karşı cesaretle ve inançla dövüşen işçi kardeşlerimizin kanıyla alan İşçi Sınıfının Birlik-Mücadele ve Dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta alanlarda yerimizi almanın zamanıdır.
Düşmana karşı öfkemizi, işçi sınıfı emekçilere ve dostlarımıza karşı dayanışma ruhunu daha örgütlü, daha güçlü ve daha büyük göstermek için ; Devrimci Demokratik Birlik saflarında;
1 Mayıs’ta alanlara!
Yaşasın; Dünya İşçi sınıfının Birlik-Mücadele ve Dayanışma Günü, 1 Mayıs!
Biji Yek Gulan!
Birlik-Mücadele-Zafer!
DEVRİMCİ DEMOKRATİK SENDİKAL BİRLİK